Kayıtlar

Mayıs, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AKSÂ

Değil mi mâbedi Mescid-i Aksâ İslamın. Biladlar zail, sen ise ımızgan haldesin. Musallat olmuşken sefaratlar İslamın namusuna, Sen ümmet, kıyamdan çok uzaktasın. Vecd ile bakıyorsun butlan bir kavme. Ve olup bitene göz yummaktasın. Bu kadar âciz mi kaldı âlem-i İslam. Garâbet haldesin, mütefekkir ol ve uyan! Seba ile gelecek yâr-mend. Şûlesi sönecek küfr-i cühûd'un. Sadr ile gelen müjdeyle o gün, Rihlet ehline tâzim duracak âlem-i cihan! Mikayil Yıldırım  

ŞÛRÎDE

Cennetin gölgesi düşmekte gözlerine, El âlem sevdana uzak, ne bilsin. Reva görme bana da sırâtından düşmeyi, Elimde işte, senin için işlenmiş duygular. Naif gülüşünde sahne almaktır tek dileğim. Kurtar artık beni, aç kapılarını ardına kadar. Uzun zamandır sensiz, cehennemdi düşlerim. Zahidler yoluna bile girdim, bir çare aradım ruhuma, Ey! Kalu bela da ikimizi tanıştıran Rabbim, Yetmedi mi bunca çile çektiğim, bir kulunun uğruna. Emre Kuzey (Gazi Eğitim Fakültesi - Coğrafya Öğretmenliği 4.Sınıf)

GÖNÜLDEN YALNIZLIK

Bir çiçek kalmamış bu çöl gönlümde. Hatıralar dönmüş birer birer leşe. Ve ufukta gözlüyor yaşlı gözleriyle, Ağlıyor çocukluğum, geldiğim bu hale. Kurumuş gönül, görmemiş bir damla yaş. Dostun umursamaz sözleriyle olmuş bir taş. Keşke beni de özleseydi, susmasaydı saz. Gelmez şimdi bahar, hiçbir kuş konmaz. Dönmezdi bana kabus, yalnızlığım olmasa. Ak bulutların arasından bir ses çağırsa. Kumların arasındaki güneş beni yaka yaka, Susturdu dilimi, yaktı küçük bir yara. Göremedim çocukluğumu, serap beni kandırır mı? Bana bir tebessümü dost sandırır mı? Yaşayamadım gençliğimi, yar diye aldığımı, Bir daha çalar da beni çölde bırakır mı? Zeynep Baykal

YIRTILAN MEKTUP

Bilmez bu gönül kimde bulur aşkını candan, İçimde yağan karda sen olsan baharım. Donmakta olan kalbimi kurtar ki ayazdan, Bir tek sana gelsem şu soğuk günde Baharım. Günlerin akıp geçiyorken habersizce, Gözünün önüne bir garip adam gelsin. Bu kimdi diye düşünüyorken habersizce, İsmini söylediğin o gün aklına gelsin. Yolda görmüştüm seni bir akşam üstü, Geçtiğin yollara kuşlar konuyordu. O kuşlar bir değil beş değil bir sürü, Bakınca hepsi seni kıskanıyordu. Bilmem nasıl anlatılır bu güzellik, Nehir oldu önümde akıyor sanki. Kuşları bile kıskandıran güzellik, Ne zaman baksam beni boğuyor sanki. Sanki gözlerinde başka dünyalar var, Yolları dikenlidir kolay gidilmez. Bir ben varım yalnız sende onu arar, Kalbim görür ancak gözlerle görülmez. Bulut olsam da rüzgarım senden esse, Göklerde bile senle olmak isterim. Hayat dedikleri eğer bir nefesse, Ciğerlerim senle dolsun isterim. Remzi Yusuf Sarıkaya (Gazi Mimarlık Mühendislik Fakültesi - İnşaat Mühendisliği 1.Sınıf)

TUTMALISIN ELİMİ

Çıkıp Ankaranın çatısına baksak ufuklara  Döksen göğsüme saçlarını, kalbimi sarsa Kalır mı gam, dert ve yahut ne keder varsa? Çekse gitse hepsi yalnız senle huzur kalsa  Biraz kopsak hayattan nefes almak için Yürüsek daracık hamamönü sokaklarında  Tutmalısın o zaman elimi düşmemek için Arası boşluklarla dolu arnavut kaldırımlarda Ömer Faruk Fişne (Gazi Eğitim Fakültesi - İngilizce Öğretmenliği 3.Sınıf)

PİM

Bomba sesleriyle uyandım yine Bu sefer yanıma düşmedi anne Saplandı parçaları bu minicik kalbime Beni yurdumdan kovan zalimi bulacakları yerde Yüz çevirdiler bizden yine! Elimde taş, gözümde yaş Karşı çıktım, "savaş" adıyla bize saldırıp Kanımızı içenlere canhıraş. Ama duymadılar yine beni. Kulağıma geliyor zulüm altındaki bebeklerin O can dayanmaz sesleri... Sorarım onlara: Savaş karşılıklı olmaz mı Mazluma merhamet yakışmaz mı? Hakkı savunup haksıza karşı durmak İnsanlık görevi sayılmaz mı? Bu bombalar zalimden anne Üstüme düşüyor onlarcası Bir bomba daha var ki Acılı kalbimin en kanlı yarası: İnsan haklarını savunanlar İnsan olduğumuzu unuttular İnsan olduğumuzu unutanlar İnsanlığı unuttular Şimdi nerede insan hakları? Çağdaş ülkelerin halkları? Zalime karşı çıkacak Kardeşlerimin yardımı? Biliyorum, onlar bilmediler Bilmeyi mi istemediler? Şimdi ben de bilmiyorum Nasıl oldu? Yürek yırtan çığlığım İnsanlarca duyulmadı... Dilara Canıbek (Gazi Eğitim Fakültesi - Türkçe Öğretm...

GÖNÜL

Çağlasın gönül çağana düşüp Söküp dikip kanını düşün Sonrası kayıp dününden kopuk Yürüdü kendini önüne katıp Şarabı dikene çağlatan Kim kırdıysa gidip bağrına Yarene düşen sesi aklına esen Esir edip kanardı yarına Nurgül Aka

FARZ ET

Farz et Bin yıl yaşadı kaçarak Bin yıl devrildi peşi sıra Koptu ve kopardı Yaprak yaprak Ne acıdı ne acıttı yaşamak Perdesini yırttı devrinin Üfledi nefesini kavurdu içini Bir rüzgar esse ağzından içeri Kıyametler kopacak Nurgül Aka

O D A

Resim
Karanlık ve mavi beyaz bir duvar. Masa, sandalye, yatak, gardırop, bir ayna ve yerde bir halı. On sekiz yıldır aynı acı, aynı sıkıntı. Tavanda yanan sönük bir lamba. Çerçevesi kırılmış bir pencere ve gıcırdayan bir kapı. Hepimiz aynı odanın aynı ağlayanları. Benim yerim belli, önüm karanlık. Puslu kasvetin içinde ufak bir parıltıya muhtaç yaşayan zavallı bir ayrılık. Önümdeki pencere ağlıyor. Biliyor, bana yardım edemiyor. Hastayım, karanlıktayım. Yaşamın sonundayım. Hepimiz boğuluyoruz. Muhtacız... Yerdeki tozlu halı, gözleri bile görmüyor onun. Üzerine basan o canavar, hiç gördü mü onu acaba? Fark etti mi onun acısını olsun bir defa? Ya bizi? Ben soluyorum. Ben, ölüyorum. Günde bir bardak su verir bana yalnızca. Sonra oturur sandalyeye. Acımaz ona da. Masa, üzerinde yakar bir sigara. Pencereyi açar. Beni iter ve kakar. Masa, sandalye, pencere, duvarlar ve biz, hepimiz bağırıyoruz, "Artık yeter!" diye haykırıyoruz. Kim duyuyor ki sesimizi? Beyaz duvarlar. İşte on...

KANLI İNTİBÂ

Melun bakışlara itminan olan lanetli ızdırapları doyuran neden bir kadındı. Neden yazılan her şiir bir kadının yorgunluğuyla başladı. Kadının sorgusuz kanaati kaleminin izamı öfkeli sözcüklerini neden boğardı. Kadın şiirine başladığında şuuru neden susardı. Kadın karlı bir sabahın sessizliğinde bülbülün sümbüle meylini duyandı. Kadın dolu bir kadehin inkırazı sümbülün kanlı intibası mukavemetli dilemmaların mağrur bakışlarıydı. Kadın puslu bahçelerde mevhumlu gölgesiyle düçar kalandı. Bülbül sümbüle okurken gazelini sevgisinin son terennümünde yine bülbülü beslerdi. Gül hakikatti ve artık solgundu. Bülbül ise gözleriyle kanatandı gülü ve gözlerinin karası kadının ellerine sürülmüştü. Gülün hakikatinde bu karanlık nedendi. Kadının istianesi nedendi. Kadın bekledi bülbülün dilinden kendisi için dökülecek sözcüğü ve beklerdi yeniden sevgisiyle dirileceği günü. Nurseda Yiğit (Gazi Eğitim Fakültesi - Türkçe Öğretmenliği 2.Sınıf)

KENDİNİ ARAYAN KARINCA

Bir gün bir karınca, Hava kararınca, Başladı bir yolculuğa, Biraz ilerde gördü bir pul, Gri renkli havalar gibi derindi gözlerinde, İnsan çıktı bizim karıncanın yoluna, Yardım etmek istedi ona, Hikaye de bu ya, Bizim insan "3.şahıs", Aşkta 3.şahıslara yer yoktu, O da gönlünce kavuşsun istedi karınca, Sözü verelim bizim insana, Bir gün gördüm bir karınca, Hava kararınca, Üstünde bir pul yüküyle seyahatte, Yükünü boşuna taşıyorsun, Bekledim bırakmasını, Yüktür belki yorulur, Ağzından alıp ona yük yerine seveceği bir yiyecek mi versem düşündüm, Bir işaret bekledim, Düşürdü bizim karınca yükünü, Aldım önüne koydum yiyeceğini, Kavuşsun ben kavuşamadım sevdiceğime, Karınca tekrar yükledi sırtına pulunu, Bekledim belki görmemiştir, Bu olay birçok kez vuku buldu, En son karınca da haliyle yoruldu, Dedim karıncaya görmüyor musun önünde yoksa görmek mi istemiyorsun, Puldan da daha iyi değil mi önüne koyduğum, Git paylaş arkadaşlarınla karnınız da doysun, Yola devam etti küçük karınca, ...

OLASILIK

Senle ben, Zıt yönlere yüzen iki balıktık. Ve engin bir deryada  Birbirimizi bulmaya çalıştık.  Ben, ekmek parası olacaktım                                 Yaşlı bir balıkçıya, Rakı sofrasına meze... Sen, kendi dünyanda kalıp  Yüzgeç sağlayacaktın denize... İbrahim Çıkar

AŞK

Kusura bakma sevgili geç kaldık birbirimize Erteledik sevginin en saf, en güzel hâlini Ne büyük bir yanılgıya kapılmışız Birbirimizi bunca vakit kaçırmış olarak. Sonra oturmuş muhabbete başlıyoruz. Ben susuyorum, sen susuyorsun, susuşlarımız konuşuyor. Sen ki tevafukların en güzeli, en özelisin Açılmamış gönül kasamın en nadide çiçeğisin ey sevgili! Sen ki yeşil gözlerine sürgün olduğum Varlığınla daha çok var olduğum Ebedî saadete erişeceğimiz kalbime buyurduğum Belki yazdığım değil ama yaşayacağım en güzel şiir sen olabilirsin sevgili. Muhammed Yalçın (Gazi Eğitim Fakültesi - PDR 2.Sınıf)

BEYLERE KARŞI

Bu dağlar bu taşlar, kahrolası yollar... "Ağlama anam!" der şehidim, "Ağlama yarim! Budur kaderim." Taaa cennet kokulu diyarlara, siz rahat uyuyun ben giderim.. Ferman gelmiş yücelerden, neyleyim? Vatana fedaysa can, binlerce kez öleyim! Uyan Kürşadım! Uyan ey şanlı ecdadım! Düğün varmış cennette bırakın beni gideyim. Şehidim selam söyle bizden evvelce yiğitlere İki gün yas tutup üçüncü gün gülenlere Kahrolsun sizi ateşin göbeğine, Atan beylere de yazıklar olsun!   Alperen Kuru (Gazi Üniversitesi - Türk Dili ve Edebiyâtı Pedagojik Formasyon Öğrencisi)

ÖZGÜRLÜK

 Hava karanlık... Uçaklar mil çekmiş gözlerine bulutların İçimde derin bir boşluk... Zincir vurmuş kalbime hislerim. Kuşlar, kelebekler ve melekler...  Hepsi göğün feryadını işitmekte. Hapsolmuş her biri, tahta, kuru bir kafese. Acıların sesi, kulaklarımı deliyor sanki Açın kafesi, özgür olsun her biri. Yıkılsın duvarlar, kırılsın zinciler! Gökyüzüne uçalım feryadı işitip. Feleklerde yanalım haykırışları yükseltip. Acılar... canını yakıyor biliyorum. Susuyorsun, anlıyorum. Bak, paslanmış zincirlerin Kafes ise ipince bir tahta. Yıkılsın eskimiş anıların karanlık duvarları.  Gel, uçalım birlikte gökyüzüne  Özgür olalım semada ebediyyete... Bayram Yıldırım 

GURUR

Bir kapı vurulur Ardında adam durur Göğsünün içindeyse  Aşk yaprakları kurur Bir kapı açılır Bir çift göz odada aranır Aradığını bulur ve Bulduğunda kalır Adam içeri girer Yankılanır ritmik sesler Bir orkestra gibi Eşlik ediyordur kalpler ve nefesler Kadına doğru ilerler Ve durur Bir kapı vurulur Ardında gurur  Kırılsa bu kapı  Ne gurur kalır Ne de şuur Selin Balcı

HİKÂYE

Kafam Karışık Bıktım düşünmekten Ne yapsam bir dert Korkmasam sensizlikten Olsam biraz sert Biter belki bu işkence Ama yok Doymak bilmez bir obur Daha da artıyor her görüşte Böyle yetiyor dese de Dayanamıyor sensizliğe Ne yapsam bilmiyorum Hani zıt kutuplar birbirini çekerdi Seven dağları delerdi Kutuplar bahaneydi Aslı o değil, biliyorum Ahmet Kerem Yazıcı

RUH-U LÂL

Yüreğin nazenin saadeti,ah! Şu hicranın gönlü yaralar Candan içre bir ruhu lal, elifi eder dal ağlar Harabatın mülkünden nizam bekleyen o gönlü virana sıralansın dağlar Mecnun’un şerhalanmış yüreğine Leyla’nın zülfünü bir lahza tutabilmek yeter! Öyle bir his ki hisler ötesi, sarayın Züleyha’sını kuyudaki Yusuf’a bağlar Sanki saki nakşeder yüreğe katre katre, rindin dilini vird ile dağlar Alemi cihanın gerekirse melekutun görülmemiş renkleri önünde olsun sıralar   Mecnun’a bir çöl ahusunun yeşilinin harelerine bi lahza değebilmek yeter! Sena Altunkaynak (Gazi Eğitim Fakültesi - Türkçe Öğretmenliği 2.Sınıf)

SÖYLE SÜVEYDA

Hurdahaş olmuş bir gönül yeniden sevebilir mi Süveyda Sessiz mâbetlerde yankılanan feryatlarla Koşsa bulur mu mesela İkinci yeni bir sevgiyi mısralarda, Dökülse göz yaşları kızgın kumlara Bulup çıkaran olur mu okyanus zerresindeki yaşam çırpınışlarını                   Söyle Süveyda Görür mü gönül gözlerine mil çekilmiş goncayı Duyulur mu karanlık bulutlardan düşen kar tanesinin çığlıkları Ama ateş yakar Süveyda sana atfedilen her şey gibi Kübra Şallı (Gazi Eğitim Fakültesi - Sınıf Öğretmenliği 1.Sınıf)

BAKMA BANA ÖYLE

Bakma bana öyle Seni en çok özlemimde aradım. Haşin yağmur damlaları vururken pencereme Mum ışığında aradığım sendin Bakma bana öyle Seni en çok hatıramda aradım Yağmur damlaları düşerken yere  Hatrımda olan sendin. Bakma bana öyle Seni en çok kokumda aradım Yağmur sonrası toprak kokusu misâli Burnuma estin ama dokunamadım Bakma bana öyle Seni en çok bende aradım Ama bulduğumda aradığım Sen değildin anladım. Beyza Yıldırım (Gazi Eğitim Fakültesi - Arapça Öğretmenliği 1.Sınıf)

GENÇLİKTE CUMHURİYET

Küllerinden ihya oldu memleket Geri adım atamazdı elbet Yegane gayesidir hürriyet Bu yüzden kuruldu Cumhuriyet! Türk gencine bu bir emanet, Atasını anacak sonsuz müddet. Asil kanından erişecek kuvvete, Cumhuriyet'i yaşatacak tâ ki kıyamete! Gençlik daima aklılla et hareket İhanet etme yok sana başka memleket. Andınla olsun ettiğin her meziyet, Unutma, emanet sana bu şanlı Cumhuriyet! İlkenle yaşa, mazluma et merhamet, Yılma doğacaktır aydın günler elbet. Ülkünle yaşa;erişeceksin muvaffakiyete Türk gençliği minnettardır Cumhuriyete. Fatma Karabiber (Gazi Eğitim Fakültesi - Türkçe Öğretmenliği 2.Sınıf)

SENFONİ

Yürüyor, yürüyor ve yürüyorum… Tabana kuvvet ey ayaklarım! Çileli ömrün üstünde senfonide dans eder gibi adımlarım. Bir kuşun kafesinden ayrılışı gibi ayrılışım Sussun artık keder, bırakın beni gideyim. Gidiyor, gidiyor ve gidiyorum… Kemanın kekremsi tellerinden çıkıyor kaderim. Bir sahafın tozlu rafındaki kitapta can çekişen bir karakterim. Donsun donduğu kadar bu şehirde ciğerim. Giydirin hükmümü, hüznüm sevgimi geçsin de öleyim. Ölüyor, ölüyor ve ölüyorum… Uzanıveriyor gövdem musallaya. Dalıyorum hiç bilmediğim ama sevdiklerimin kalbimde yattığı derin uykuya. Sıralanır mı bilmem insanlar boydan boya. Aksın sel gibi göz yaşları, inanasım gelirse yüzüme tüküreyim! Ece Keleş (Gazi Eğitim Fakültesi - Türkçe Öğretmenliği 4.Sınıf)

İRTİDAD YAMACI

Amelim vebal boynuma, sevabım kir Damağımda manasız lafızlar mı zikir O yüce ismi söylerken nasıl günaha gir Titreyen kalbimde heba oldu virdim Her günah işlediğim, hakikate perde Rükû var secde var peki namaz nerede Sırtımda yük kıldığım her namazın kazası Niyetim sırf yalan, hani Allah rızası Oysa makbul göründü hepsi gözüme Hesapsızım ahirette vurulsa yüzüme Yanarım yanarım ama nafile şimdi Yüce Allah diyecek Kur'an'ı indirmedim mi Belki okudum birkaç kafam tıklım tıklım Ne lafzına dilim döndü ne manasına aklım İyi birkaç fiil, ya alışkanlıktır ya adettir Bir oruç tutarım zannımca ibadettir Fecirden akşama kadar günah işlemişim Oruç mu; sade yemeyip içmemişim Bu ameller mizanda cehenneme eşit Ve günahlar art arda envai çeşit Nere baksam yıkık nere baksam harap Affeyle ya Rab affeyle ya Rab! Bedrullah Çapa  (Gazi Eğitim Fakültesi - Arapça Öğretmenliği 4.Sınıf)

BİR EYLÜL'ÜN KASTINDAYIM

Bir çetin yoldayım, bir çetin aydayım, İşte tüm mahmur bakışları içinde eylül ayındayım. Bir hüzün ayındayım, bir güz baharındayım, İşte tüm kasvetiyle doğduğum aydayım. Ölüm parkalarının giyildiği, Zahirlerin bilindiği, Yuttuğum tebeşirin yaladığım mürekkebin paydasıyım. Beni bilen bilsin ben kasvetin adamıyım. Vakur kimsenin mahut adamıyım, İşte tüm esefiyle benliğimin kastıyım. Ömür vakit bilen şanstayım. Azrail geldi de, ben dervişim,ölmenin kastıyım. Eren Can Çoban

SALDIN BENİ

Gönlümde sevda ateşi, sellere saldın beni. Bir lâhza olsun görmedin, yokluğa saldın beni. Hasretinden güneşi yaktım, ayı da parlattım. Görülmedi nûrundan, karanuya saldın beni. Hattından düşen yağmurları çeşmimde topladım. Bir yudum bile içmedin, toprağa saldın beni. Can suyu oldum güllere, sen kokmayanı yoldum. Bir nefes dahi etmedin, dikenlere saldın beni. Akan kanımda, her ânımda "sen" dedim yalnızca. Duymadın, daldın bülbüle, boşluğa saldın beni. Âşık olamaz zâhitler lakin ben sende yandım. Suyla sönerim sandın, ateşlere saldın beni. Senle çiçek açtı, ektiğim incir ağaçları. Gelmedin! Hayallere, yalanlara saldın beni. Ahmet Zahit Saçı (Gazi Eğitim Fakültesi - Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi - Yüksek Lisans)

DALGINLIK

Hayra yorar, sabahı yola çıkar insan, Dalgınlıktan muzdarip, kelimeleri. kazaya sebep verecek, olan hüsran, Canından önemli midir gözlerinin kederi? Güneşin tepesinde karanlık ovalarda, Tepenin başındaki manzaranın kaşında. Gözünün dibinde yanı başında, Görmez gözlerin dalgınlığa düşmüş. Anladım, yaşlanınca sevdanın kokusu bozkırları yakmaya değermiş. Yandıktan sonra anızdan bitermiş. Bir avuç su, toprak sevdiğimi gömermiş. Gönlümün saksısına diktim seni, hasadını etmesinler diye. Yapraklarda aradım oysa sesini. Belki rüzgar getirip koynuma koyardı nefesini. Ne zaman baksam göğe, bulutları sana katardım. Sevdiğimi belli etmek için kırk takla atardım. Önünden geçerdim, görmezdin beni. Oysa bulurdum 1000 kişi içinden gözlerini. Bulutlara seni sorar, görmek için bahane arardım. Tek gülüşünü gördükçe, içten içe ağlardım. Eren Can Çoban ( Gazi Fen Fakültesi - Fizik 2.Sınıf)

TELAŞ

Şehre lapa lapa telaş yağıyor yine, Yüzlerdeki derin çizgiler, bir saati kovalıyor. Bir çocuk, sıkı sıkı sarılıyor annesinin eline, Kuşlar, sonsuz derinliklere kanat çırpıyor. Banklarda acele yapılan sohbetler kulakları tırmalarken; Bir yaşlı, ötede dinliyor kaybettiği gençliğini. Bir çocuk yolların nereye vardığını bilmeden koşarken, Anne sandıktan çıkaramıyor özgürlük pelerinini! Her vakit dolup taşarken yollar hiddetli adımlarla, Birisi adım atamıyor, ruhunu biraz da olsun dinlemeye. Bir sevgili, yemin etmiş sanki konuşmamaya adamlarla. Herkes, pastasındaki mumları harcıyor geçici telaşlarla. Rüveyda Arısüt

BAHAR

Kalpteki yolcu, bilinmezin vehminden üstün! Sebepleri içre zamanı bulmak büsbütün... Beynimde sorular kafatasımı çatlatır, Ben bir meftunum, gönül aynasındaki sır... Aksiyle nur dolduran bu esrar-ı baharı, Görüyorsa yorulmuş gözlerin ara da bul! Canlanırken seyrine daldığın nebâtatı,  Bekleme ey gönül, cânân için yola koyul ! Mahfî

PENCEREMDE ÇERÇEVE

Adın yalnızca bir isim olmaktan çıkacak! Hayalim suya dökülünce: Saçlarım beyazlayıp da ölüm bana göz kırpınca... Çiçekler solunca, bir daha açmamak üzere. Kuşlar susunca, şarkı söylememek için. Ve fırtınalar dinince, ağaçlar devrilmesin diye. Yalnız bir el, bir tohuma uzanıp da bir ümidi yeşertmeye muktedir olmadığını anladığı vakit Adın yalnızca bir isim olmaktan çıkacak! Yarınlara kalan işler bugünden tükenince... Zamanın servetini bilince insan, Belki evvelce başlayacaktı sevmeye. Mahfî

ELDİVEN

Resim
Su gibi akan tenimde sıcak rüzgarların Bir ışık gibi ruhuma tecelli eden bakışların Bilmem bu nasıl bir his ve heyecandır Kalbimden akan kan gibi al yanakların. Soğuk bir hazanın karanlık gecesinde Sen oldun çoban yıldızım o günün eşiğinde Ellerim bir beyaz buz gibi kesilmiş titrerken Sen oldun sarıp sarmalayan sıcak bir eldiven. Bayram Yıldırım 

Bir Şiir

Gözlerin mi derya yoksa aşkınla boğan sular mı Duymaz mısın gönlümde bastırdığım sessiz çığlıkları Hissetmez mi sevdanın dokunuşu o hasum tenin Sana olan aşkım bir gökyüzünden bile derin. Mecnun mudur benim ahvalim Leyla mıdır benim mihr-i mâhım Bu gök mavisi gözler midir benim Susayan gönlüm senden ab-ı hayat ister Gün saçını aşikâr etmiş Pak lebün beni müştak eylemiş Gözlerin ruhuma secde ettirmiş Çehren gül-i gülistandan güzeldir senin. Alaz

Bu blogdaki popüler yayınlar

İRTİDAD YAMACI

SALDIN BENİ

BAKMA BANA ÖYLE