Kayıtlar

DUYDUM Kİ

          Duydum ki gönlün dolu imiş,           Gözün başkasını görmez imiş.           Desene boşa gitti seviyor sevmiyorlar.           Suya düştü seviyor diye umutlar.           Demişsin:" dolanmasın ardımca!           Benim gönlüm yoktur ki onda".                      Ne olur tasalanma Senin gönül bahçende ben olmasamda olur                 Senin için ağlıyor bu gözlerim           Hep seni arıyor işte ellerim           Ama bir ömür mutluluklar sana Senin gönül bahçende ben olmasamda olur. Merve Nur Akça (Gazi Eğitim Fakültesi - Türkçe Öğretmenliği 1.Sınıf)

ZİNDAN

Karanlıktayım, zifiri bir karanlığın ışığında. Yalnızım, vehminden körelmiş aynaların karşısında. Bir dilek perisi göklerden üflüyor sanki, Toz bulutlarının içerisinde birer toz tanesi. Bahtı kara bir cemalin gökyüzüne bakışı, Haykırıyor, "bir tane olsun bu toprağa sığar mı?" Kimselerden bir kimsenin kimsesiz evlatları, Duyuyor mu karanlığın sessiz çığlıklarını? Duvardan gelen kederi andırır bir sesi, Göklere yükseliyor nicelerinin umutsuz velvelesi. Bir yol arıyor her biri duyurmak için sesini. İşte, Kapalı zindanların bembeyaz penceresi. Bayram Yıldırım

KAOS

Aynı günün karanlık sabahında Geziniyor karıncalar kafamda. Durmak bilmiyor hiçbir şey, Ruhumu emiyor sanki bu odada. Tekrar geçen vakitlerin ışığı yıldızlardan bile daha hızlı. giden kanatların bulutları Arş-ı Âlâdan bile daha uzaktı. İçimde bitmeyen bir karanlık Ümitsizliğe çalmış ruhumu. Gökyüzünden düşen aydınlık Aynaya saparak bulmuş yolunu . Ayarsız bir resmin karıncaları sanki Kafamda bitmek bilmeyen haykırışlar. Fırtanın bıraktığı kaos gibi Ruhumu ezen karanlık simalar. Bayram Yıldırım

BEKLEYİŞ

Yorgunluktan titreyen karanlık gözlerim, Dumanlı pencerenin önünde seni bekler. Mermer kesilmiş soğuktan incecik ellerim, Sarıp sarmalayacak bir sevgili bekler. Gözlerim gökyüzüne yükselen bir kartal gibi İlerleyen bir karıncanın üzerinde seni izler. Kalbim, içinde yanan bir kafes gibi Feleklerde dolaşıp seni aramak ister. Bayram Yıldırım

DÜŞTÜ

Gökyüzüne uçan kelebekler ölüme düştü. Ateş olan sevgili, geceden intizâre düştü. Bu dünya sensiz, hareketsiz bir çöl sanki. Seni görünce gözlerim, bu çöllere ateş düştü. Bu gariban bir istirhâm etti Âli Cenap'a. Gökyüzünden bir melek, dünyaya düştü. Bu huri melek karşısında sevgiliyi gördüm. Yanılmadım, kanmadım! Gönlüme bir sen düştü. Bu bayram sabahında haykırdı semaya can. Sensiz geçen bu sabahın hicranı, gönüllere ateş düştü. Bayram Yıldırım

TİNDEN SEKENLER - YASA

Yapmalı mıyım, yapmak ya da yapmamak bir ölçüt müydü ki, düşüncesi bile zihninde o olayı var etmiyor muydu? O halde doğru ya da yanlış, belki de daha fazlası, bu dünyada değildi. Derine inmek gerekiyordu; başlangıcı, doğumu, burada olmayanı burada aramak yanlıştı, mağara alegorisi gibi bir şey oluyordu aksi halde, gölgesi bize yaramaz, gerçeği görmek lazımdı. Fikirlerin, tinin, düşünülebilen her şeyin, düşüncenin de dahil olduğu bir yaratım ocağı olan, iç uzayımıza dönmemiz lazımdı.   Hepimiz hayata bir aynadan bakarız Bıyık, tindir bunun adı, gerçekler ondan sekerek bize ulaşırlar. Bu aynayı oluşturan ise idealarımızdan başkası değildir. -Sonuçta düşünmeyende ruh aramak, ahmaklık olsa gerek.--- Ol- ‘un durumlarının ötesinde, gerekliliği, doğruluğu ve yararlılığı bizi ilgilendirir, ilgilendirmelidir. Etik yaratımımız burada da vardır, bilinç oldukça olduğu gibi. Neydi peki bu ‘şey’? İyi ile kötüyü ayırdığı sanılan bu kavram bambaşka bir şeydi aslında, senden bir isteği vardı onun

O GÜN

Kainat bürünmüş bin bir ahenge. Görmeye göz gerek, var mı ki sende? Kalkar elbet bir gün o ince perde. Baş başa kalırsın Allah ile o gün. Aldığın, sattığın senin sandığın, Âlem-i cihanda zevke daldığın, Hesaplı hesapsız bütün varlığın İlahi mizanda tartılır bir gün. Alnının akıyla çıkarsan eğer, Gönül huzur bulur, baş arşa değer. Ha bir de vebalin ağırsa eğer, Azaplar ehline kalırsın o gün. Yazdığım çizdiğim iman ehline. İmansıza söz yok, o kendi haline. O büyük günde mahşer yerine, Vardığında görür halini o gün. Mikayil Yıldırım 

SENİ ÇİZDİM

Yaşadığım ilk korku bugünkü sessizlik Yavaş yavaş içime işleseydi bari kokun, Telaşımın kusuru burada beni devredişin Yol ararım yalnız gözlerinden, endamından Beklerken titrerdi ellerim gözlerinin heyecanından. Hem gece hem gündüz kaçırdığın bakışların Kim bakıyorsa Dünya’nın derdini itiyor kendinden. Sevdaya dahil değildi beklediğim dakikalar, Kurduğum üç cümlenin hazin sonla bitmesi... Yangınım akıyor yüreğimden ellerime Yollarımın kapanışı kaçırdığım nefesin, Uzaktan ağır ağır konuşan rüzgârla Saçlarının kargaşasında dirliğim düzenim. Umudumun sesiydi duyduğum şen kahkahaların. Defterimin ortasında seni çizen iki satır şiir Zannetme şairi benim! Sensin benim ustam, Sendin benim zamanım, Şairim, vatanım ve tabii varlığım. Durmayan gözyaşlarım ciğerime akar şimdi Ruhum, sana gelen dalgaların içindeydi Sebebi halin olmayı dilemek gibi şu kuşlar Son zamanların müthiş coşkusu kaplardı Hüzün ve hassaslığımın üstünü Deştim kendi ellerimle yine geçmiş yaramı Bir

KALP ÇİÇEĞİ

Sol yanımda duydum cennetin kokusunu, Şu efsunlanmış kalbimin sahibi nerde ? Cennet bahçemin solmayan tek gülü,  İki gözümün çiçeği savrulan yerde. Altın kalbi olmuştu hep başımın tacı, Geldiğini zannettim yine karanfil kokulum. Son duamı ettim güneş doğmasın diye, Giden gökkuşağımdı benim tek korkum. Açan güneşdi solduran hayat ışığımı, Tutkulu zanlarım zaten benim neyime. Bir gözyaşı kaldım sunamdan kalan, Düştüm artık gamzenden derine. Mehmet Fatih Şeker

AKSÂ

Değil mi mâbedi Mescid-i Aksâ İslamın. Biladlar zail, sen ise ımızgan haldesin. Musallat olmuşken sefaratlar İslamın namusuna, Sen ümmet, kıyamdan çok uzaktasın. Vecd ile bakıyorsun butlan bir kavme. Ve olup bitene göz yummaktasın. Bu kadar âciz mi kaldı âlem-i İslam. Garâbet haldesin, mütefekkir ol ve uyan! Seba ile gelecek yâr-mend. Şûlesi sönecek küfr-i cühûd'un. Sadr ile gelen müjdeyle o gün, Rihlet ehline tâzim duracak âlem-i cihan! Mikayil Yıldırım  

ŞÛRÎDE

Cennetin gölgesi düşmekte gözlerine, El âlem sevdana uzak, ne bilsin. Reva görme bana da sırâtından düşmeyi, Elimde işte, senin için işlenmiş duygular. Naif gülüşünde sahne almaktır tek dileğim. Kurtar artık beni, aç kapılarını ardına kadar. Uzun zamandır sensiz, cehennemdi düşlerim. Zahidler yoluna bile girdim, bir çare aradım ruhuma, Ey! Kalu bela da ikimizi tanıştıran Rabbim, Yetmedi mi bunca çile çektiğim, bir kulunun uğruna. Emre Kuzey (Gazi Eğitim Fakültesi - Coğrafya Öğretmenliği 4.Sınıf)

GÖNÜLDEN YALNIZLIK

Bir çiçek kalmamış bu çöl gönlümde. Hatıralar dönmüş birer birer leşe. Ve ufukta gözlüyor yaşlı gözleriyle, Ağlıyor çocukluğum, geldiğim bu hale. Kurumuş gönül, görmemiş bir damla yaş. Dostun umursamaz sözleriyle olmuş bir taş. Keşke beni de özleseydi, susmasaydı saz. Gelmez şimdi bahar, hiçbir kuş konmaz. Dönmezdi bana kabus, yalnızlığım olmasa. Ak bulutların arasından bir ses çağırsa. Kumların arasındaki güneş beni yaka yaka, Susturdu dilimi, yaktı küçük bir yara. Göremedim çocukluğumu, serap beni kandırır mı? Bana bir tebessümü dost sandırır mı? Yaşayamadım gençliğimi, yar diye aldığımı, Bir daha çalar da beni çölde bırakır mı? Zeynep Baykal

YIRTILAN MEKTUP

Bilmez bu gönül kimde bulur aşkını candan, İçimde yağan karda sen olsan baharım. Donmakta olan kalbimi kurtar ki ayazdan, Bir tek sana gelsem şu soğuk günde Baharım. Günlerin akıp geçiyorken habersizce, Gözünün önüne bir garip adam gelsin. Bu kimdi diye düşünüyorken habersizce, İsmini söylediğin o gün aklına gelsin. Yolda görmüştüm seni bir akşam üstü, Geçtiğin yollara kuşlar konuyordu. O kuşlar bir değil beş değil bir sürü, Bakınca hepsi seni kıskanıyordu. Bilmem nasıl anlatılır bu güzellik, Nehir oldu önümde akıyor sanki. Kuşları bile kıskandıran güzellik, Ne zaman baksam beni boğuyor sanki. Sanki gözlerinde başka dünyalar var, Yolları dikenlidir kolay gidilmez. Bir ben varım yalnız sende onu arar, Kalbim görür ancak gözlerle görülmez. Bulut olsam da rüzgarım senden esse, Göklerde bile senle olmak isterim. Hayat dedikleri eğer bir nefesse, Ciğerlerim senle dolsun isterim. Remzi Yusuf Sarıkaya (Gazi Mimarlık Mühendislik Fakültesi - İnşaat Mühendisliği 1.Sınıf)

TUTMALISIN ELİMİ

Çıkıp Ankaranın çatısına baksak ufuklara  Döksen göğsüme saçlarını, kalbimi sarsa Kalır mı gam, dert ve yahut ne keder varsa? Çekse gitse hepsi yalnız senle huzur kalsa  Biraz kopsak hayattan nefes almak için Yürüsek daracık hamamönü sokaklarında  Tutmalısın o zaman elimi düşmemek için Arası boşluklarla dolu arnavut kaldırımlarda Ömer Faruk Fişne (Gazi Eğitim Fakültesi - İngilizce Öğretmenliği 3.Sınıf)

PİM

Bomba sesleriyle uyandım yine Bu sefer yanıma düşmedi anne Saplandı parçaları bu minicik kalbime Beni yurdumdan kovan zalimi bulacakları yerde Yüz çevirdiler bizden yine! Elimde taş, gözümde yaş Karşı çıktım, "savaş" adıyla bize saldırıp Kanımızı içenlere canhıraş. Ama duymadılar yine beni. Kulağıma geliyor zulüm altındaki bebeklerin O can dayanmaz sesleri... Sorarım onlara: Savaş karşılıklı olmaz mı Mazluma merhamet yakışmaz mı? Hakkı savunup haksıza karşı durmak İnsanlık görevi sayılmaz mı? Bu bombalar zalimden anne Üstüme düşüyor onlarcası Bir bomba daha var ki Acılı kalbimin en kanlı yarası: İnsan haklarını savunanlar İnsan olduğumuzu unuttular İnsan olduğumuzu unutanlar İnsanlığı unuttular Şimdi nerede insan hakları? Çağdaş ülkelerin halkları? Zalime karşı çıkacak Kardeşlerimin yardımı? Biliyorum, onlar bilmediler Bilmeyi mi istemediler? Şimdi ben de bilmiyorum Nasıl oldu? Yürek yırtan çığlığım İnsanlarca duyulmadı... Dilara Canıbek (Gazi Eğitim Fakültesi - Türkçe Öğretm

Bu blogdaki popüler yayınlar

İRTİDAD YAMACI

SALDIN BENİ

BAKMA BANA ÖYLE