Dil Sohbetleri

Loading
Dil Sohbetleri

    21. yüzyılda yaşayan şanslı bireyler olarak hayatımızı kolaylaştıran onlarca hatta yüzlerce araca sahibiz. Mutfak aletleri, taşıtlar, telefonlar, bilgisayarlar, tabletler. Bunların hepsi bizi gerçekleştirmek istediğimiz sonuca ulaştıran araçlardır. Peki günlük hayatta en çok kullandığınız aracın ne olduğunu düşündünüz mü? Cevabınız pekâlâ her gün saatlerce sevgilinizle mesajlaştığını telefonunuz, başında dakikalarca uykusuz beklediğiniz kahve makineniz olabilir. Cevap ne yazık ki bunlardan birisi değil. Hepimiz bir gün içerisinde onlarca insanla iletişim kuruyoruz. Bu iletişimi ne ile kuruyoruz? Tabi ki dille! Tüm işlerimizi konuşarak, iletişim kurarak halletmiyor muyuz? Cevap dilden başka ne olabilir? Günümüzde sahip olduğumuz her şeyi, geçmişimizi aktaran en önemli araç olan dile borçluyuz. “Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli andlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimai bir müessesedir” diyor Muharrem Ergin. Değişen ve gelişen bir canlı varlıktır… Bu cümle çok önemlidir. Bundan yüz yıl önce yazılmış eserlere bir göz atın. Kaç cümleyi okuyabileceksiniz merak ediyorum! Tabi dil zamanla gelişirken birçok dilden etkilenir. Bu çok doğaldır. Bazen toplumlar komşuları yoluyla etkilenir. Bazen ticaret, bazen soykırım ve sömürgecilik, bazen de büyük toplumsal olaylar etkiler dili. Camdan bir kubbenin içinde yaşamıyoruz ki! Bu tip etkileşimler dili geliştirip zenginleştirir. Üç farklı dilden oluşan divan edebiyatımızdan birkaç beyit okuyun, derin yapıyı göz önünde bulundurarak okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Türkçeden bahsedecek olursak gerek İslamiyet’in etkisiyle gerek kültürel etkileşimle dilimizin Arapça ve Farsçadan alınmış kelimelerle dolmuş, zenginleşmiş olduğunu görebilirsiniz. Yukarıdaki “cam” ve “kubbe” kelimelerini içeren cümleye dönüp bir bakın. Sadece o cümlede yabancı dillerden alınmış iki kelime var! Biz yabancı kelimeler dili zenginleştirir diyoruz ama bizim zıttımız görüşe sahip olanlar da çok. Orası ayrı konu.

    Dil bir nesnenin farklı seslerle ifade edilişinden ibaret değildir tabii ki. Ben küçükken, kuzenimle birlikte yapay diller oluşturmaya çalışırdık. Anlamsız sesler çıkartarak bunları bir nesneye ad olarak verirdik. Dil bu değildir. Dillerin kendi içlerinde kuralları vardır. Farklı dilleri birbirinden ayıran da budur zaten. Doğan Aksan biçimsel dil sınıflandırmalarını “Her Yönüyle Dil” kitabında üçe ayırıyor. İlki olan “yalınlayan” dillerde sözcükler, ek almadan değişmeden kalmakta, başka sözcüklerle yan yana gelmeleriyle anlam değişimlerine uğramaktadırlar. Bu tür dillere Çinceyi örnek verebiliriz. “Wo şiye” (yazıyorum, yazarım), “wo bu şiye” (yazmıyorum, yazmam), “wo şiye ma” (yazıyor muyum? Yazar mıyım ?) Örneklerinde bu durumu görebiliriz. Bu tip dillerde vurgu ve tonlama kelimenin anlamını değiştirdiğinden çok önemlidir. Diğer bir tip olan -Türkçenin de içinde bulunduğu- “bitiştiren” diller, değişmeyen bir köke gelen eklerle kelimeler türetir. Türkçeden örnekler verecek olursak “at +cı+lık atçılık, biç+ek bıçak” durumlarını gösterebiliriz. Göründüğü üzere sabit köklere, zamanla ses değişimine uğrayabilir- yapım ekleri gelerek yeni sözcükler türetmişlerdir. Bu sınıfa ait dillerin sözcük türetme gücü yüksektir. Üçüncü ve son dil sınıfı olan “bükümlü” diller ise kökün arasına seslerin eklenmesiyle kelime türeten dillerdir. Örneğin Arapça “ktb” (كتب) kökünden kitap, kitabe, küttap, “chl” (جهل) kökünden ise cahil, meçhul, cühela gibi kelimeler türetebilir. Bu sınıflandırmalar ayrıca dilin ailesi hakkında da bize bilgi verir. Biz bu bölümde dil sınıflandırmalarını biçim düzeyinde inceledik. Kaynak düzeyinde dil sınıflandırmalarını incelemeye sanıyoruz ki sayfalar yetmez.

    Dil yalnızca bir iletişim aracı değildir. Aynı zamanda kültürü aktaran bir araçtır da. Her dil o kültüre ait deyim ve atasözlerini taşır. Bu atasözü ve deyimlerden o millete ait birçok unsura ulaşabiliriz. Misal, bizim dil hazinemizde bulunan “komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözünde ve “baş tacı etmek” deyiminde Türk toplumunun misafirperver bir toplum olduğunu görebiliriz. Ayrıca “üzüm üzüme baka baka kararır” ve “koyun can derdinde kasap et derdinde” atasözlerinden ise toplumumuzun geçmişte doğayla, tarımla iç içe bir toplum olduğunu anlayabiliyoruz.

   Peki ya diller nasıl doğdu? Sorusuna cevap vermek gerekirse, gerçekten bilmiyoruz. Dilin ortaya çıkışıyla ilgili birçok kuram var elimizde sadece. Başlıca olanı aktaracak olursak, ilk olarak yansıma kuramından bahsedebiliriz. Alman Bilgin Max Miller tarafından ortaya çıkan bu kuram der ki, dil doğadaki seslerinin taklidiyle ortaya çıkmıştır. Yani hayvanların sesleri, su sesi, rüzgârın uğultusu gibi var olan seslerin taklidi, insanoğlunun ilk kelimesini oluşturmuştur. Bu kurama yönelik en büyük tenkit, her dilde yansıma sözcüğün bulunması ancak dilde büyük bir yer tutmamasıdır. Diğer bir kuram, ünlem kuramıdır. Bu kuram duyguları belirten sesler yani ünlemlerden dilin oluştuğunu ortaya koyar. Daha sonra ünlemlerin kelimelere dönüştüğünü savunur. Bizce gerçeklikten uzak bir kuramdır. Çünkü dil basit seslerden ve onlardan oluşan kelimelerden ibaret değildir. Dil kuralları olan karmaşık bir sistemdir ve birçok somut-soyut karmaşık düşünceleri, zaman-mekan ilişkilerini ve mantığı ifade eder. Ayrıca ünlemler her dilde aynı değildir. Bizdeki acı ifadesi olan “ah!” ifadesiyle Japon bir adamın acı ifadesi aynı değildir. Bu durum dilin oluşumundaki evrensellik ilkesine aykırıdır. İş kuramı ise dilin ortaya çıkışını ilk insanların ortak çalışma ihtiyacına bağlar. İnsanların ortaya çıktığı ilk zamanlarda dünya bugünden çok farklı, oldukça tehlikeli bir yerdi. Yırtıcı hayvanların kol gezdiği Afrika’da yaşayan insan tek başına çok savunmasızdı. Hayatta kalabilmek için diğer insanlarla iş birliği yapmak zorundaydı. Birlikte çalışmak insanlar için iletişimi zorunlu kıldı. Avlanmak için grupça hareket ettiler ve bu süreçte karışık iletişimler kurdular. Zamanla bilişsel özellikleri gelişen insanlar basit seslerden bir dil oluşturdular. Kuram da bize tam olarak bunu açıklıyor. Bizce en mantıklı kuram budur. İnsanlığın tek bir yerden ortaya çıktığı bir gerçek olduğuna göre evrimsel temellerle de tutarlı olan bu kuram gerçekten de doğru olabilir. Son olarak ilahiyatçı teolojik görüşe göre ise dini kitaplardaki ayetler esas alınır. Tevrat'ta “Ve Rab Allah, her kır hayvanını ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı ve onlara ne ad koyacağını görmek için Adam’a getirdi ve Adam her birinin adını ne koydu ise canlı yaratıkların adı o oldu.” (Ahd-i Atik, Bab 2/19-20) ve “Ve Adam, eşine Havva adını verdi.” (Tekvin, Bab 3/20) cümleleri geçmektedir. İncil'de “Söz/kelam başlangıçta var idi ve kelam/söz Allah nezdinde idi.” (İncil Yuhanna’ya göre Bab 1/1) kısmı, Kuran-ı Kerim’de ise “Ona beyanı (iç duyguların ifadesini) ilham etti.” (Rahman/4), “Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti.” (Bakara/31), “Allah, Âdem’e, Ey Âdem, eşyanın isimlerini meleklere haber ver, buyurdu.” (Bakara 33) kısımları bu görüşün temel dayanaklarıdır. Bu kurama göre âdem ve ondan türemiş insanlara, dil, bahşedilmiş ilahi bir yetenektir. Dil sürekli değişen ve gelişen bir varlık olduğundan kökenini takip etmek kolay değildir. Dolayısıyla bu kuramların hiçbiri kanıtlanmış değildir. Kim bilir belki ileride net olarak neyin gerçek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
   Sonuç olarak dil, ne şekilde ortaya çıkmış olursa olsun dil, insanlığın en büyük mucizelerinden biridir. Düşünceyi duyguyu ve bilgiyi nesilden nesle aktaran eşsiz bir köprüdür. Onun oluşumu insanın yalnız iletişim kurma ihtiyacıyla sınırlı kalmayıp dünyayı anlamlandırma ve ifade etme çabasının bir ürünüdür. Bugün kullandığımız diller binlerce yıllık kültür deneyim ve iş birliğinin sonucudur. İnsanlığın ortak geçmişinden uzanan yolculuğunu dilin geçmişini, izlerini taşırken geleceği şekillendirme gücüne de sahiptir. Çünkü bir kelimenin ardından sadece sesler değil insanın hayal gücü ve evrensel hikayesi saklıdır. 

Hatip Fırat Doğan 
( Gazi Eğitim Fakültesi, Türkçe Öğretmenliği 2. sınıf )

Kaynakça
 Aksan, D. (2020). Her yönüyle dil. Türk Dıl Kurumu Yayınları. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İRTİDAD YAMACI

SALDIN BENİ

BAKMA BANA ÖYLE